Farabi ve Mantık Felsefesi

Mayıs 4, 2008 at 10:55 pm Yorum bırakın

Profesör Dr. Mehmet Bayrakdar

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü İslam Felsefesi Anabilim Dalı

Farabi ve Mantık Felsefesi

Farabi’ye göre mantık, kategoriler, önermeler, kıyas ve analoji bölümleriyle neticede ister tümel ve isterse tikel olsun kavram analizi yaptığı için dil, matematik ve geometri olmak üzere felsefenin ve bilimin çeşitli alanlarına malzeme sunar.

Mantik tarihinin, Aristo’dan sonra en önemli mantıkçı filozofu hiç şüphesiz ünlü Türk bilgini Farabi’dir. (870-950) Aristo mantığın kurucusu olarak kabul edilir. Farabi’de mantığın sistemleştiricisi ve geliştiricisidir. Bunun için İslam dünyasında birincisine ‘ilk Öğretmen”, ikincisine ‘İkinci Öğretmen” denmiştir. Farabi’nin, bir kısmı günümüze kadar ulaşan 36 adet mantık eseri vardır; bunlardan 10-12’si Ortaçağ’da İbraniceye ve Latinceye çevrilmiştir.

Burada ne Farabi’nin mantık anlayışının genel bir değerlendirmesini yapacağız ne de mantığa katkılarını anlatacağız. Konumuz, Farabi’nin mantık felsefesine kısaca bir göz atmak olacaktır. Mantık felsefesini bir cümleyle tanımlarsak, mantığın konumunun, mantık ilkelerinin ve temel kavramlarının felsefede irdelenmesidir veya mantık üzerine felsefi düşünmedir diyebiliriz. “Mantık Felsefesi” adı, W.V. Ouine gibi günümüz mantıksal pozitivistleri ile ortaya çıkmış ise de, aslında mantık sorunlarına Felsefi yaklaşım yeni değildir. Mantık hakkında açık-seçik bir şekilde felsefe yapmak Farabi’ ile başlamıştır diyebiliriz.
Alet ve sanat olarak mantık

Aristo açıkça ifade etmese de, genelde kendisinin, mantığı, bilgi elde etmenin bir aleti olarak gördüğü düşünülmektedir, ki bunun için MS 2. yüzyıldan itibaren Aristo’nun mantıkla ilgili yazıları Organon (Alet) adı altında bir araya getirilmiştir. Farabi’ye göre ise, mantık hem alet ve sanattır, hem de ilim/bilimdir; mantık tasavvur yönüyle kavramlar, kavramların delaleti ve kavramlar arası ilişkileri konu aldığında bilimdir(1);akıl yürütme ilkeleri ve tasdikat yönüyle alet ve sanattır.(2) Farabi’ye göre mantığın bilim oluşu, bilgi ve varlık nazariyelerinin en temel konularını ele almasındandır; alet oluşu ise, hem düşünce için ilkeler vaz’etmesi hem de düşünülenin doğruluğunu veya yanlışlığını göstermek için ispat yöntemleri oluşturması ve ölçütler belirlemesidir.

Diğer taraftan Farabi’ye göre mantığın, ister bilim olsun isterse alet olsun, dilbilim ile çok yakın bir ilişkisi vardır. Mantık anlamanın bilimi ve aletidir; dil (dil bilgisi) ise konuşmanın ve anlaşılanın anlatımının aletidir. Bu açıdan Farabi’ye göre mantık dil bilimin temelidir; mantık evrenseldir, oysa dilbilim, özel bir dile has olmak üzere yereldir. Dilbilim, sözcüklerin ve cümlelerin şekil yapısı ve yapısal özellikleriyle, sözlüklerin sözlük anlamlarıyla ilgilenir. Mantık bilim olarak, dildeki sözcüklerin, düşünülene karşılık gelmek üzere içlem ve kaplamlarını esas alarak kavramlaştırılması ile ilgilidir. Mantık alet olarak ise, kavramlaşan sözcüklerin, düşünülenin, dış dünyadaki nesnel varlıklara tekabül edip etmediği ve onlarla ilgili akIi çıkarımların doğruluklarının veya yanlışlıklarının belirlenmesiyle ilgilidir.

Dolayısıyla dil ile mantık arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Farabi’ye göre mantık, dilin temelini teşkil eder ve onu önceler. Mantık düşündürür; dil düşünüleni anlatır. Aynı şekilde Farabi’de mantığın matematik, özellikle de geometri ile sıkı bir ilişkisi vardır. Hatta Farabi’ye göre mantık öğrenmek isteyen, önce geometri öğrenmelidir.(3) Çünkü doğru yöntem ancak geometri ve matematikle öğrenilir. 0 halde felsefe öğrenip yapmadan önce dilbilim, matematik ve mantık öğrenilmelidir.


Farabi’’nin dört akıl ilkesi ve bunların kaynağı

Farabi’nin mantık felsefesinde Burhan, yani İkinci Analitikler, en üst ve en önemli yeri teşkil eder. Burhan’dan önceki Kategoriler (Mekült), Peri Hermeneias (İbare) ve Birinci Analitikler (Kıyas) Burhan’a hazırlık konularıdır; Topika (Cedel veya Diyalektik), Sofistika (Sofistik Deliller), Retorika (Hitabet) ve Poetika (Şiir), Burhan’a hem alet hizmeti görürler hem de Burhan’ın uygulama alanlarıdır.(4) Burhan neticede bilinenin veya düşünülenin şekli ve mana olarak kesinliği veya yanlışlığını belirler.

Mantığa sözcükler olarak malzemeyi dil Sağlar; bu malzemeyi akıl ilkeleriyle, kavrama, önermelere ve kıyasa dönüştüren mantıktır. Bu açıdan akıl ilkeleri, mantığın en önemli konularından birisidir. Farabi’ Aristo’nun daha önce Özdeşlik, Çelişmezlik ve Üçüncü Şıkkın Yokluğu şeklinde belirttiği üç ilkeyi kabul eder ve bunlara ilk defa Yeter Sebep ilkesini ekler; dolayısıyla Farabi esasen dört tane akıl ilkesinden bahseder. Farabi’den sonra, bilindiği gibi Gazzali de ondan etkilenerek Leibniz gibi düşünürler, yeter- sebep ilkesini savunup geliştirmişlerdir.

Mantık felsefesi açısından burada FrbT için en önemli iki soru vardır. Birincisi, bu akıl ilkelerinin kaynağı nedir? İkincisi, bu ilkelerin geçerliliği ve değeri nedir?

Farabi’ye göre akıl ilkelerinin kaynağı akıl, varlık ve dildir; başka bir deyişle aklın ilkeleri bizzat aklın, varlığın ve dilin yasalarıdır; akıldan, varlıktan ve dilden gelirler; hem varlığa hem zihne hem de dile aittirler. Bu açıdan akıl ilkeleri evrensel ve zorunludurlar. Farabi’de rasyonalizmin, realizmin ve emprizmin birleştirildiği bir anlayış vardır. Böylece birinci soru Farabi’ye göre cevaplanmış oldu. İkinci soruya gelince, olumlama ve değilleme şeklindeki bütün yargılar, akıl ilkelerinden en az birisine dayanır; onlarsız yargı olmaz. Sadece dilde akıl yürütmeyi gerektirmeyen tekil sözcüklerin kullanımında veya dilek-istek kipiyle yapılan inşa cümlelerinde yargı olmadığından, akıl ilkelerine ihtiyaç yoktur. Farabi’’ye göre mantık ilkeleri, her açıdan zorunlu doğrular olduğundan, bu ilkelere uymayan bilgiler, çıkarımlar ve yargılar hep tutarsız, çelişkili ve hatalı olacaktır.

Burada önemli bir başka soruyla daha karşılaşıyoruz: Mantık ilkelerinin doğruluğu nasıl bir doğruluktur ve nasıl ispatlanabilirler? Farabi’ye göre bu ilkelerin doğrulukları, doğrudan ne kendilerinden başka ilkelerle veya başka şeylerin vasıtasıyla ispatlanabilirler. İlkeler doğrulanabilirler; ilkelere uyulmadığında ortaya çıkan tutarsızlıklar, çelişkiler ve hatalar, ilkelerin doğruluğunu gösterirler ve böylece ancak dolaylı olarak da doğruluklarının ispatı yapılmış olur.

Doğrular değişken midir, ezeli midir?

Bir başka soru da şudur: Mantık ilkeleriyle elde edilen doğruluk evrensel midir? Yani akıl doğrularıyla olgu doğruları aynı şey midir?

Farabi’ye göre, doğrunun mantıksal ve olgusal olarak bu şekilde ikiye ayrılması zahiren yapılabilir; ancak nihai olarak mantıksal doğru ile olgusal doğru aynı şeydir. Ancak olgu doğrularına her zaman sadece mantık ilkeleriyle ulaşılamaz; deney ve tecrübeyle ulaşılabilir. Hatta bütün mantıksal doğrular aslında olgusal doğrulardır.

Burada mantık felsefesi açısından sorulması gereken önemli bir soru daha vardır: Hangi doğrudan bahsedersek bahsedelim, acaba doğrular ezeli midir? Yani değişken değiller midir?

Farabi’ye göre insanın, doğrunun, tesbitinde yapacağı mantık hataları yüzünden ortaya çıkacak hataları hariç,doğruluğu tesbit edilebilen doğru, ister olgusal olsun ister mantiki olsun,insanın doğal mantık yapısıve doğruluğu söz konusu ulan şeyin konusu ve varlığı değişmedikçe, yani başka bir ifadeyle, doğruluğun dayandığı şartlar ve ortam dğişmedikçe doğrular sabittir. Doğruluk esasen Farabi’ye göre çıkarımların ve yargının nesneye tekabüliyetidir;sadece zihinsel ilkelere uygunluk değildir. Bu açıdan doğruluk gerçekliktir.

Örneğin 2×2=4 veya 2+2=4, sadece zihinsel şekli bir önerme gibi düşünüldüğünde ve 2’lerin ikişer 1 ‘den oluştuğu kabül edilince 2×2=4 olmayabilir; 1, 2, 3 de olabilir. Ancak 2’lerin, iki elmayı temsil ettiğini düşündüğümüzde, her zaman ortada dört elma olduğunu görürüz. Dolayısıyla zihinsel veya mantık? doğrular her zaman doğrudur.

Olgusal doğrular da böyledir. Ancak olgular ve onlara konu olan nesneler değişken olabileceğinden, yeni durumlar, yeni doğrular çıkarır. Fakat bu, nesnenin eski durumuna uygun olan doğruların doğruluğu değişmiştir denemez. Olgusal doğrular, Farabi’ye göre ortama ve nesnenin durumuna bağlı şartlı doğrulardır.

Örneğin “su, deniz seviyesinde 100°C’de kaynar” yargısı doğrudur. Suyu yer altında 15 metre derinlikte veya gökyüzünün 150 metre yüksekliğinde kaynatmak istersek, suyun 90°C veya 11 0°C’de dahi kaynayabileceği görülür. Bu son kaynama noktaları, 100°C kaynama noktasını yanlışlamaz.

Başka bir örnek, ‘Türkiye’yi 1923’e kadar padişahlar idare ediyordu” önermesi ile “Türkiye’yi Cumhurbaşkanı idare ediyor” önermesi birbiriyle ne çelişiktir, ne de karşıttır; dolayısıyla biri doğruysa diğeri yanlıştır denemez. Siyasi şartlar ve ortam değişmiştir; buna uygun olarak da doğruluk değişmiştir. Dolayısıyla birinci önerme 1923’ten önceki tarihler için bugün yanlış değil, yine doğrudur.

Doğru doğruyu yok etmez. Ancak burada başka bir önemli soru daha sorulabilir. Özellikle tarihi ve sosyal olayların olgusal doğrulukları için geçerli bir sorudur. Sözgelimi kapitalizm mi, yoksa komünizm mi doğrudur? Bu türden şeylerin doğruluğu sadece sistemlerin yapısına ve ortaya çıktıkları ortama bağlı olarak belirlenmez; bunlarla birlikte, insanın ahlaki ve inançsal olmak üzere çok çeşitli değer yargıları da işin içerisine karışır. Dolayısıyla değer içeren olgusal şeylerden, birisi mutlak doğru bile olsa, doğruluklar ve yanlışlıkları değişkendir ve görecelidir. İşte bu nedenle Aristo ve Farabi gibi filozoflar bu türden tarih? ve sosyal olayları doğrudan bilimin konusu yapmamışlardır.

Kavramların kaynağı nedir?

Kavram konusuna gelince, mantık daha önce de işaret ettiğimiz gibi kavramlarla işe başlar. Kavramlar önermelerin, önermeler akıl yürütme ile kıyasın ve analojinin temelini teşkil eder. Bütün bunlar da, yine yukarıda vurguladığımız gibi Burhan’a temel teşkil eder ve malzeme sağlar. Sofistler ve Aristo’dan sonra mantıkçılar ve filozoflar bugüne kadar kavramlar ve onların en genelleri olan kategoriler hakkında çok şeyler söylenmiştir. Mantık felsefesi açısından en önemli soru, kavramların kaynağının ne olduğu sorusudur. Kavram veya kategori, aslında nesne hakkında zihinsel tasavvurdur veya nesnenin fikridir. Böyle tanımlanan kavram Sofistler, Sokrat, Eflatun, Stoacılar ve Aristo başta olmak üzere filozoflara ve mantıkçılara sayısız sorun çıkartmıştır. Bütün bunları burada dile getirmek elbette olanaksızdır ancak Farabi’nin mantık felsefesi açısından onun çözümlerinden bazıları üzerinde kısaca duracağız.

Stoacıların aksine Aristo ve Farabi’ye göre kavram, önermeye önceliklidir ve kavramlar önermeyi belirler. Kavram, önermeden bağımsız bir anlama sahiptir. Aristo’ya göre tikel önermelerin gerçekliği vardır ve bunlar birincil tözlere işaret ederler; tümel önermelerin ise zihinden bağımsız nesnel gerçeklikleri yoktur. Bu açıdan Aristo konseptüalisttir. Farabi’de bazen Aristo gibi düşünür ancak aralarında önemli bir fark vardır: Her ne kadar, ister tikel, ister tümel olsun kavram, akIi soyutlamayla zihinsel tasavvur olduğuna göre, tikel veya tümelin işaret ettiği tözden başka, nesnenin bir de mahiyeti vardır, ki mahiyetten ilk defa bahseden de Farabi’dir. Mahiyet, özellikle, zihinde tasavvur edilen tümel kavramların, dışarıdaki varlık türlerinin nesnelliğine işaret eden bir kavramdır. Böyle olunca, tümeller, içlem yoluyla olmasa da kaplam yoluyla nesnel gerçekliklere sahiptirler. Bu açıdan Farabi konseptüalist olmaktan ziyade realisttir.

Farabi’de bilim yapma ile felsefe yapmanın ayrımı

Yine de ilk defa Farabi, kendisinden çok daha sonra, sırasıyla Leibniz ve Kant’ın yapacağı gibi, kavramları içlemleri bakımından ikiye ayırır: Tahlili (Analitik) ve Terkibi (Sentetik) kavramlar. Buna bağlı olarak da önermeleri Farabi analitik ve sentetik önermeler şeklinde ikiye ayırır. Bir önermede konu veya yüklem olarak iki terim veya kavram vardır; özellikle konuyu ifade eden kavram zihinsel ise, buna analitik önerme; olgusal ise, sentetik önerme denir. Farabi kavramlar ve önermeler arasında bu ayırımı yapmakla, felsefe yapma ile bilim yapmanın ayırımını göstermiştir, ki özellikle Farabi’den sonraki düşünürler bu ayırımı dikkate alarak farklı bilim felsefesi oluşturmuşlardır. Birüni, Sizci ve İbnu’l-Heysem gibi bilginler, Meşşailerin Aristo’dan ve Efltun’dan aldığı metafizik formlu bilim anlayışını reddederek, tümevarımı esas alan, gözlem ve deneye dayanan bir bilim felsefesi oluşturmuşlardır. Hatta Birüni Yunan bilimini ve felsefesini mistik ve mitik bir düşünce olarak görmüştür.

Tekrar dönelim Farabi’ye. Farabi için mantık felsefesinin en önemli sorunlarından birisi de, kategorilerin veya tümel kavramların yüklem olup olamayacağı meselesidir. Çünkü önermeler arasında en önemli önerme, yüklemli önermedir.(5) Örneğin en tümel ve en genel kavram olan “varlık” sözü yüklem olabilir mi? Farabi’ye göre insan zihni, bütün olarak varlığı kuşatamayacağı için varlık sözü esasen yüklem olamaz; ancak yukarıda da kısaca belirttiğimiz gibi varlık felsefeye konu olduğunda analitik tarzda üzerinde düşünülebilir ve bilinebilir. Varlığı bilime konu yaparsak ancak ‘varlık” sözünün altındaki tekil nesneler, tek tek ele alınarak sentetik tarzda bilinebilir. Dolayısıyla varlık külli bir kavram olarak düşünüldüğünde bilimsel önermelerde doğrudan yüklem olamaz.

Farabiye göre mantık, kategoriler, önermeler, kıyas ve analoji bölümleriyle neticede ister tümel ve isterse tikel olsun, kavram analizi yaptığı için sadece bunlara malzeme sunmaz; başta dil, matematik ve geometri olmak üzere felsefenin ve bilimin çeşitli alanlarına da malzeme sunar. Bu yönüyle mantık alettir; ancak bilim ve felsefe, mantıksal olarak tahlil edilmiş kavramları da kendilerinde kullandıkları için mantık aynı zamanda felsefe ve bilimdir.

Örneğin Farabi, önermelerin kipleri veya modalitesinden bahsederken, önermeleri bu yönüyle üçe ayırır: Vucüb (zorunluluk), İmkan ve imtina (imkansızlık). Bunların ne anlama geldiğini basit bir örnekle şöyle açıklayabiliriz: “Ateş sıcaktır” (zorunlu bir önermedir), “Ateş söndürülebilir (mümkün bir önermedir), “Ateş soğuktur” imkansız bir önermedir. Gerek Farbi’nin kendi metafizik ve ontolojisinde ve gerekse kendisinden sonrakilerde, ibni Sina’nınkinde veya Thomas Aquinos’ınkinde varlık üçe ayrılır: Zorunlu Varlık, Mümkün Varlık ve İmkansız Varlık. Görüldüğü gibi mantığın üç temel modalitesi, varlığın incelenmesini metafizikte üç ana sınıfa ayırmıştır.

Kıyasta nedenselliğin rolü

Kıyasa gelince, o vasıtasız bir akıl yürütme biçimidir. Farabi’nin kıyasın geçerliliğine ilişkin mantık felsefesi açısından en temel görüşü, nedensellik ilkesidir; kıyasta mantıksal nedensellik hakimdir. Farabi’nin kıyastaki nedensellik ilkesi hakkında söyledikleri, klasik mantığa yöneltilen totoloji olduğu şeklindeki eleştiriye de bir cevap niteliği taşımaktadır.

Bilindiği gibi tam kıyas, öncül niteliğindeki iki önerme ile sonuç niteliğindeki bir başka önerme olmak üzere üç önermeden ve en az üç terimden oluşur. Kıyas, geçerliliğini, büyük ve küçük terimler arasında, onların içlemleri ve kaplamları bakımından, orta terimin nedensellik (illiyet) ilişkisi kurmasıyla Sağlar. Orta terimle, büyük ve küçük terimler arasında nedensellik ilişkisi tam veya açık bir şekilde değil de sadece benzetme yoluyla kurulursa kıyas analoji olur.

Bütün insanlar. ölümlüdür, Sokrat insandır, O halde Sokrat da ölümlüdür” gibi meşhur bir kıyasa baktığımızda, burada söylenenler bir totoloji gibi görünse de aslında değildir. Çünkü kıyas sonuçta bir çıkarımdır; burada illa da yeni bir şeyin söylenmesi gerekmez. Kıyasta asıl olan şey, kurulan önermelerin form (şekil) ve madde (içerik) bakımından doğru olup olmadığı meselesidir. Bütün insanların ölümlü olduğunu sadece kıyasın formu gereği bilmiyoruz; aslında olgusal olarak da biliyoruz. Çünkü ne Aristo’nun, ne de Farabi’nin zamanına kadar ölümsüz bir insana rastlanmamıştır. Dolayısıyla aslında bu tür tam kıyaslar insanlık tecrübesine dayanırlar.

Kıyasın ve mantığın, bilgilerimize yeni bir fikir katması beklentisi, mantığın amacını bilmemekten kaynaklanıyor. Bu bilinmediği için, çoğu kimse ve hatta bazı mantıkçılar bile mantık veya kıyası, bilinende bilinmeyeni ortaya çıkarmak gibi tanımlarlar. Oysaki mantığın amacı ve konusu bu değildir. Mantık ve kıyas esasen, bilinenin doğruluk ve yanlışlık açısından irdelenmesini konu alır.

Kıyasın dayandığı orta terimin nedenselliği, Farabi’nin metafiziğinin ve bilim anlayışının en temel ilkesi olan nedensellik ilkesiyle örtüşmektedir.

Burhan: Farabi’de mantığın esası

Burhan, “Beş Sanat”tan ilkidir ki, Burhan’ı Cedel’i, Hitabet’i, Şiir’i ve Sofistik Delilleri ilk defa bu adla adlandıran Farabi’dir.(6) Burhan, daha önce de belirttiğimiz gibi Farabi’de mantığın esasını teşkil eder; bir bakıma mantık demek Burhan demektir. Burhan’ın konusu tasdik ve ispattır. Farabi Burhan’ı iki kısma ayırır: Geometrik Burhan ve Mantık? Burhan.(7)

İnsanlığın her devrinde matematik en kesin bilgi olarak kabul edilegelmiştir; bu açıdan bilinenin doğrulanması ve ispatı için matematik yöntemler, özellikle de geometri yöntemi kullanılmaya çalışılmıştır. Geometri, matematik bilimleri içerisinde daha sağlam ve daha kesin bilim olarak değerlendirilmiştir. İşte bu nedenledir ki Farabi geometriyi, en sağlam burhan yollarından birisi kabul eder.

Mantıki burhan, geometrik burhan gibi apaçık ve zorunlu öncüllere dayanır ki, bunlar yakiniyat, aksiyomlar, duyuların ve aklın sezgisi, deney ve tecrübe verilerdir.

Kısaca ifade edecek olursak; Farabi, çağdaş bilimlerin mantık ilkelerinin aksiyomları oluşturup oluşturmadığı şeklindeki tartışmalara ihtiyaç duymadan, Burhan’da mantık ilkeleriyle geometrik ilkeleri, birbirine indirgemeden bir bakıma üst üste koyarak güçlü bir tasdik ve ispat yöntemi oluşturmaktadır. Bu da, bizzat önce mantığın daha sonra da diğer bilimlerin ihtiyacı olan hem yöntemsel, hem de ispatsal gerekliliktir.

Farabi’nin mantık felsefesini anlatmak için verdiğimiz bu örnekler bize, Farabi’ye göre mantığın bütün bilimlerin ve sanatların hem temelinde hem de tepesinde bulunduğunu göstermektedir.

Diğer taraftan, Farabi ve diğer Müslüman mantıkçılara göre mantık, dini anlamanın da en temel yöntemlerinden biridir. Bunun için onlar “Mantık ve matematik bilmeyen müftünün fetvasına güvenilmez” demişlerdir. Çünkü Tanrı’nın dili Farabi ve Gazzali’’ye göre mantıksal ve matematikseldir. Hatta bilindiği gibi Gazzali Kur’an ayetlerini önermelere dönüştürme çabası bile yapmıştır.

Mantık bir bütün olarak doğru düşünmenin, doğru çıkarım yapmanın ve bildiklerimizin doğru veya yanlış olup olmadıklarının ölçütü olarak insanı hak ve hakikate, doğruya, iyi ve güzele götürdüğü için, Farabi’ye göre mantık mutluluğun anahtarı ve kaynağıdır. İnsan ancak doğru sözle ve doğru fiille mutlu olabilir. Bunları o, Mutluluğun Kazanılması (Tahsilu’sSa’ade) adlı eserinde ifade etmiştir.

DİPNOTLAR
1)
Farabi İlimlerin Sayımı, çev. A. Ateş, İstanbul, 1990, s. 48-49, 54; Fr4bT: Efltun ile Aristoteles’in Görüş/erinin Uzlaştırılması, çev. M. Kaya, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, İstanbul, 2003, s. 152.
2)
Farabi et-Tenbih ala Sebii’s-Sa’ada, Haydarabad, 1341, s.20-21.
3)
Farabi, Felsefe Öğreniminden Önce Bilinmesi Gereken Konular, çev. M. Kaya, İslam Filozoflarından Felsefe Metin/eri, İstanbul, 2003, 5.113.
4) Türker-Küyel (M.),
Farabi’nin “Şera’itu’l -Yakin”ı, Ankara, 1990, s.10-11.
5)
Farabi, Kitilbu’l-Kıyas, neşir R. Acem, Beyrut,1986, s.13,vd.
6)
Farabi, İlim/erin Sayımı, s.79.
7) Farabi, Felsefe Öğreniminden Önce Bilinmesi Gereken Konular, s. 113.

Bilim ve Ütopya Dergisi Sayı 154 Nisan 2007 sayfa 9,10,11,12 ve 13

Entry filed under: Farabi, İslam Bilginleri, İslam Felsefesi, İslam Tarihi.

Farabi’de Tanrı kavramı

Yorum bırakın

Trackback this post  |  Subscribe to the comments via RSS Feed


Özgürlük için Pardus

Özgürlük için Pardus...
Mayıs 2008
P S Ç P C C P
 1234
567891011
12131415161718
19202122232425
262728293031  

OOXML’e hayır

Özgürlük için Pardus...