Selanik dönmeleri ve komplo teorileri

Nisan 27, 2008 at 10:12 pm Yorum bırakın

Haluk Hepkon

Komplo teorilerini, bir takım sorunlu insanların hastalıklı kurguları olarak kabul etmek, meseleyi bir hayli hafife almak anlamına gelir. Bu hafife alışın nedeni ise, komplo teorilerinin siyasi bir işlevi olduğu gerçeğinin üzerinden atlamaktır. Bu yüzden, sıklıkla, komplo teorilerinin saçma sapan içeriklerine bakılırken, onların üzerinde yükseldiği ideolojik zemin gözden kaçırılır. Oysa bir komplo teorisinin incelenmesi, söz konusu iddianın ortaya atıldığı dönemi ve bu dönemde yaşanan siyasi mücadeleleri anlamak açısından çok değerli ipuçları vermektedir. Bu inceleme sırasında iki şeyi unutmamak gerekmektedir. Birincisi, komplo teorileri büyük toplumsal dönüşüm ya da kriz anlarında ortaya çıkmaktadır. İkincisi, komplo teorileri söz konusu dönüşümden ya da krizden zarar gören genci kesimler tarafından imal edilmektedir. Meseleye bu bakış açısıyla yaklaşıldığında, komplo teorilerinin yardımıyla çeşitli dönemleri ve bu dönemlerde yaşanan siyasi mücadeleleri kavramak kolaylaşacaktır.

Son yıllarda Sabetaycılar diye de anılan Selanik Dönmeleri hakkında üretilen komplo teorileri bir hayli revaçtadır. Meseleye yukarıda özetlenen çerçeveden bakıldığında, yanıtlanması gereken ilk soru söz konusu rivayet ve iddiaların ne zaman ortaya çıktıklarıdır. Selanik Dön melen ile ilgili komplo teorilerinin ortaya çıkışında, konu hakkındaki kitap ve broşürlerin yayımlanma tarihlerine de bakarak, esas olarak dört dönemden bahsetmek mümkündür. Üstelik bu dört dönem, tarihimizdeki büyük toplumsal dönüşümlere ve krizlere de tekabül etmektedir. Bunlardan birincisi 1908 Devrimi’nin hemen arkasından Ittihat ve Terakki’ye karşı başlatılan saldırılar esnasında gerçekleşmiştir. Selanik Dönmeleri hakkındaki ikinci saldırı dalgası Cumhuriyet Devrimi’nin hemen ardından başlamıştır. 1924 yılında Karakaşzade Rüştü’nün dilekçesi ile başlayan tartışmalar bu döneme aittir. 1948 İsrail’in kuruluşunun ardından ise üçünçü bir dönem başlamıştır. 1990’lı yıllarda başlayan yeni dönem ise, günümüzde Büyük Ortadoğu Projesi adı altında devam eden süreçten bağımsız değildir.

Aşağıda bahsi geçen dört dönem, bu dönemlerdeki siyasi mücadeleler ve bu mücadelelerin Selanik Dönmeleri hakkındaki komplo teorilerine etkileri incelenecektir.

İlk Dönem: 1908 Devrimi sonrası

Günümüzde ülkemizdeki komplo teorilerinin olmazsa olmazı haline gelen Dönmelik hareketi, 17. yüzyılda Sabetay Sevi’nin Mesihliğini ilan etmesiyle başlamıştı. Sevi’nin Mesihliğine inananların hızla artması ve etkisinin Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarının dışına taşması, Yahudi cemaati içinde büyük bir tepkiye yol açtı. Başından itibaren Sabetay Sevi’yi kuşkuyla izleyen Osmanlı Sarayı, bu durum karşısında sahte mesihi tutuklama yoluna gitti. Bu noktadan sonra hikâye garipleşmeye başladı. Dönemin padişahı IV. Mehmed’in karşısına çıkan Sabetay Sevi’ye Müslüman olmadığı takdirde öldürüleceği söylenmişti. Bunun üzerine Sevi fikirlerinde ısrar etmek yerine, Müslüman olduğunu ilan etti ve inananlarından da aynı şeyi yapmalarını istedi. Nitekim Sevi’nin mesihliğine inanan müritleri de din değiştirmeyi tercih ettiler. Ama bu kitlesel ihtida, gerek Müslümanlar gerekse Yahudiler tarafindan büyük bir şüpheyle karşılandı. Sevi’nin müritlerinin çok önemli bir bölümü Selanik şehrinde yaşadığı için bir dönem sonra dönmelik ve Selanik birlikte anılmaya başlanacaktı.

Yahudiler tarafından dışlanan Dönmeler, hem yakın ilişki içerisinde bulundukları devletten destek gördükleri hem de hahamların baskılarından kurtuldukları için, modemleşmeyi diğer etnik ve dini gruplardan çok daha hızlı benimsediler. Selanik Dönmesi gençler tarafından 1883-84 yılları arasında çıkarılan Gonca-ı Edeb isimli dergide çıkan yazıların incelenmesi meseleyi daha da aydınlatacaktır. Söz konusu yazılar, Selanik Dönmeleri arasında Aydınlanmacı fikirlerin ve gelenek karşıtlığının yaygın olduğunu göstermektedir.i Ama bu durum onların, tıpkı Avrupa’daki Yahudiler gibi, genci kesimler tarafından modernliğin canlı timsalleri olarak görünmelerine yol açacaktı. Özellikle eğitim konusuna verdikleri önem, Selanik Dönmelerini hem Yahudilerden hem de Müslümanlardan ayırmaktaydı. Bütün bu özelliklerinden dolayı Dönmeler, 1908 Devrimi’ni ve İttihat-Terakki’yi hararetle desteklediler. İttihat ve Terakki’nin ana yayın organı Meşveret, Selanik Dönmelerini Selanik’te “hareket için çalışan tek grup” olarak niteliyordu.ii

1908 Devrimi sırasında “Balkanlarm Kudüs’ü” diye anılan Selanik’in nüfusunun ağırlıklı kısmı Yahudilerden oluşmuştu. Müslümanlar arasında sayıldıkları için kesin sayıları bilinmeyen Dönmelerin, daha az nüfusa sahip olmalarına rağmen, ekonomik açıdan büyük bir etkileri vardı. Selanik’in bu demografik durumu İttihat ve Terakki karşıtlarının ürettiği komplo tezlerinde sürekli olarak işlenecekti. Komplo teorisyenlerine göre Yahudiler ve Yahudi kökenli Dönmeler İttihat Terakki aracılığıyla Osmanlı devletini yıkmak istemişler ve bunda da başarılı olmuşlardı. Oysa bu iddianın dönemin gerçekleriyle hiçbir ilişkisi yoktu. Selanik’teki Yahudiler ve Dönmeler arasında esas olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun devamının kendileri için çok daha iyi olduğu fikri yaygındı. Gerçekten de Yunan burjuvazisi açısından ticaretle uğraşan bu kesimler bir tehditti. Nitekim Selanik Yunanlılar tarafından ele geçirildiğinde Yahudiler ve Dönmeler şehri terk etmek zorunda kalmışlardı. Ayrıca milliyetçi akımların başarısı, zengin hinterlandı parçalanan Selanik’in şaşaalı günlerinin bitmesi anlamına geliyordu. Bütün bu nedenlerden dolayı Siyonizm, Osmanlı devletinin devamını arzulayan Selanik’teki Yahudiler arasında hiç rağbet görmemişti.
Kaldı ki Ittihat ve Terakki, her ne kadar hoşgörü ile baksa da Selanik Dönmelerinin asimile olmalarını istiyordu. Zekeriya Sertel ‘in Dönme bir aileden gelen Sabiha Derviş ile evlenmesi sırasında yaşananlar Ittihat ve Terakki’nin bu tavrını çok iyi özetlemektedir. İttihat ve Terakki’nin ünlü isimlerinden Doktor Nazım, bir “Dönme kızı” ile evleneceğinin duyulması üzerine Sertel’i çağırarak tebrik etmiş ve yaptığı işin yüzyıllardır birbirine yan bakan iki toplumun kaynaşmasına yol açacağını söylemişti. Doktor Nazım’a göre, “Dönmelik kastına ölüm yumruğu indiren bu nikah milli bir olay haline getirilmeli” idi. Nitekim nikahta gelinin şahidinin Talat Paşa olması, İttihat ve Terakki’nin meseleye ne kadar önem verdiğini göstermektedir.iii

İşin ilginç yanı Selanik Dönmeleri hakkındaki ilk komplo suçlamalarının İngiliz emperyalizmi ve 11. Abdülhamit’in çevresi tarafından ortaya atılmış olmasıydı. Ittihat ve Terakki’nin örgütlenmek için Selanik’ de mason localarını kullanması ve bu şehirde Yahudi kökenli Dönmelerin yoğun oluşu, söz konusu komplo teorilerine malzeme sağlamıştı. Bu dönemde İttihat ve Terakki’ye saldırmak için ortaya atılan komplo teorileri ideolojik gıdalarını Batı’dan almakta ve esas olarak İngiliz emperyalizminin çıkarlarına hizmet etmekteydiler.

Katolikler tarafından çıkartılan La Croix gazetesinin 4 Haziran 1909 tarihli sayısında İttihatçılar hakkında “dinsiz masonlar” denmesi, söz konusu saldırıların tipik bir örneği idi. Bu suçlamalara Fransız masonlannın dergisi Acacia’nın karşı çıkması üzerine, La Croix, masonları Yahudilere satılmış olmakla suçladı. La Croixnın tavrı ile Ittihat Terakki’nin en ünlü karşıtlarından Arap izzet Paşa’nın tavrı birbirinin aynıydı. Abdülhamid’in ikinci katibi iken yurt dışına kaçan İzzet Paşa İngiltere’de Fransız elçisi Cambon ile görüşmesinde 1908 Devrimi’nin Yahudiler ve Dönmeler tarafından planlandığını öne sürmüştü. Aynı dönemde Henri Roger Gougenot des Mousseaux’nun ve Eduard Drumont’un Fransa’nın Yahudiler tarafından ele geçirildiği yönündeki iddialarının yaygınlığı hatırlandığında, Paris’e rapor edilen mason-Yahudi komplosu iddiaların etkisinin nedeni, hemen anlaşılacaktır.

Ama bu dönemde komplo teorilerinin ortaya çıkmasının asıl nedeni, İttihat ve Terakki aleyhinde İngiliz basınında yürütülen kampanya oldu. Bu kampanyanın temelini, İngiltere karşıtı Mısırlı milliyetçilerin İttihatçılarla ilişkisi oluşturuyordu. 1909 yılının ikinci yarısında Mısır’daki İngiliz taraftan basın, İttihat ve Terakki’ye saldırılarını iyice artırdı.iv Ama kampanyanın bel kemiğini 1910 yılında,İstanbul’daki İngiliz elçiliği tarafından, Dışişleri Bakanı E. Grey’e sunulmak üzere hazırlanan ünlü “Lowther Raporu” oluşturuyordu. Elçi Gerard Lowther’in imzasını taşıyan raporu asıl hazırlayan İttihat ve Terakki’ye düşmanlığıyla tanınan, elçiliğin baş tercümanı Fitzmaurice idi. Londra dışında Hindistan, Mısır ve İran’daki İngiliz diplomatik temsilcilerine de gönderilen söz konusu rapor, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İngiltere’nin İttihat ve Terakki hakkındaki politikalarının belirlenmesinde büyük pay sahibi oldu. Rapora göre, Türkiye’yi yöneten gizli hükümet, başını Talat Paşa’nın çektiği masonlardan oluşuyordu. Yahudiler İttihat Terakki’yi egemenlikleri altına almışlardı. Jön Türkler Yahudi masonluğunun etkisiyle Fransız Devrimi’ni taklit ediyorlardı. Gidişat engellenemezse Türk Devrimi, tıpkı Fransız Devrimi gibi, İngiliz çıkarlarıyla çatışacaktı. Bu durumda Mısır’ın ikinci bir Selanik olması kaçınılmazdı. İngiliz aleyhtarlığının etkisini azaltmak için Jön Türklerin Yahudi ve masonlar tarafından yönetildiği propagandasına ağırlık verilmeliydiv . Raporda Ittihat ve Terakki’ye yönelik Siyonizm suçlamaları da geniş yer buluyordu. Bu suçlamaların asıl nedeni, İngiliz diplomasisinde hakim olan Alman kökenli Theodor Herzl’in başını çektiği Siyonist hareketinin, Alman çıkarlarına hizmet ettiği inancıydı.vi İngiliz dış politikasının bu iddiası zamanla yerli gericiliğin önemli unsuru haline gelecekti. Komplo teorilerinin Aydınlanma ve devrim düşmanı karakteri, bu çevreler açısından cezbedici bir özellik taşıyordu.

Lowther Raporu’nda İttihat ve Terakki’nin masonlukla, Siyonistlikle, Yahudilerin ve Maliye Bakanı Cavit Bey üzerinden Dönmelerin kontrolünde olmakla suçlanması, komplo teorisyenlerine gerekli cephaneyi sağlıyordu. Bu ideolojik çimento sayesinde gerici kesimler arasında Selanik Dönmeleri aleyhine dolaşan rivayetler büyük bir komplo iddiası biçiminde bir araya getirildi. Bu dönemde Selanik Dönmeleri hakkında ilk kitap ve broşürler yayımlanmaya başlayacaktı.

Selanik Dönmeleri hakkında dilimizde basılmış ilk yazı, Selanik’te askeriye başkatipliği vazifesinde bulunmuş olan Ahmed Safi’nin “Dönmeler Adeti” başlıklı makalesidir. Ahmed Safi 1926 yılında ölene kadar kendi el yazısıyla 3350 sayfa ve 18 cilt tutan Sefinetü’s-Safi (Safl’nin Gemisi) isimli bir çalışma kaleme almıştı. “Dönmeler Adeti” başlıklı makale, bu çalışmanın 5. cildinde 444-466. sayfalarında yer alıyordu.vii
1911 yılında Mülkiye kaymakamlarından Leskovikli Mehmed Rauf tarafından kaleme alınan İttihat ve Terakki Cemiyeti ne idi? isimli 112 sayfalık kitap da, Dönmelere yapılan saldırılara bir yanıt niteliğindeydi. Kitapta Selanik Dönmelerinin hürriyet mücadelesindeki fedakarlıkları ve eğitime verdikleri önem anlatılarak, kendilerinden kuşkulananların cahil oldukları söyleniyordu.viii

Selanik Dönmeleri’nin aleyhinde bir başka propaganda kitapçığı ise, 1919 yılında İstanbul’da yayımlandı. Şemsi Matbaası’nda basılan Dönmeler, Honyus, Kuvaryus, Sazan adlı kitapçık komplo teorileri açısından yeni bir dönemin haberini vermekteydi. Yazarı bilinmeyen 15 sayfalık bu kitapçıkta Selanik Dönmeleri bütün kötülüklerin nedeni olarak gösteriliyorlardı.ix Aynı yıl içerisinde Emekli Binbaşı Sadık tarafından Dönmelerin Hakikati başlıklı 32 sayfalık bir başka kitapçık yayımlandı. Söz konusu kitapçıkta Dönmeler başlıklı kitapçıktaki iddialar reddediliyordu.x

ikinci Dönem: Cumhuriyet Devrimi sonrası

Cumhuriyetin ilanından sonra, 1924 yılında, Selanik Dönmeleri ile ilgili iddialar tekrar gündeme geldi. Söz konusu iddiaların tekrar gündeme gelişinin nedenlerinden birisi de Cumhuriyet Devrimi’ne karşı
çıkan unsurların muhalefetlerini komplo teorileriyle göstermeyi tercih etmeleriydi. Ama bu iddiaların yayılmasının asıl nedenini, bu tarihte gerçekleştirilen Nüfus Mübadelesi’nde ve Yahudi tüccarların Rum ya da Ermeni meslektaşlarının yerlerini almaları üzerine toplumda oluşan tepkide aramak daha gerçekçi görünmektedir. Bu durum azınlıkların ticarete hakim olmalarına karşı oluşan Batı karşıtı milliyetçi tepkinin Yahudilere yönelmesine neden olacaktı.xi Eğitimleri ve ticarete olan hakimiyetleriyle bilinen Selanik Dönmelerinin bu tepkiden paylarına düşeni almaları kaçınılmazdı.

Selanik Dönmeleri ile ilgili tartışma Karakaşzade Rüştü’nün 1 Ocak 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdiği bir şikayet dilekçesiyle başladı. Karakaşzade Rüştü dilekçesinde aslen ve ırken Yahudi olan, İslamiyet maskesi altında kendi adetlerini sürdüren Dönmelerin Türk ve Müslüman olmadıklarını ileri sürüyordu. Karakaşzade Rüştü’ye göre Dönmeler Mübadele esnasında Türkiye’ye alınmamalıydılar. Söz konusu dilekçenin Yedi Gün gazetesinde yayımlanmasından sonra Dönmelik tartışması ülkenin gündemine oturacaktı. Karakaşzade Rüştü’nün açıklamaları özellikle Vakit gazetesinde geniş yer buldu.xii Vatan gazetesinde Ahmet Emin Yalman’ın Karakaşzade Rüştü’nün açıklamalarını eleştirmesi Sebilü’r-Reşad gibi dinci dergilerin de işin içine girmesine ve tartışmanın giderek büyümesine neden oldu.

İşin tuhaf tarafı, aynı dönemde Atina’da da benzer bir teşebbüs gerçekleşmişti. Dönme olduğunu iddia eden Mustafa Efendi isimli bir kişi buradaki meclise verdiği bir dilekçede aslen Yahudi olduklarını ve bu yüzden Mübadele’den muaf tutulmaları gerektiğini ileri sürüyordu.

Aslında Nüfus Mübadelesi gibi geniş çaplı bir olayda büyük hoşnutsuzlukların yaşanması son derece doğaldı. Nitekim Yunanistan’dan gelen nüfusun iskanı sırasında çeşitli sıkıntılar yaşanmıştı. Bunun dışında hükümetin Rumların Mübadelesi konusunda Yunanistan ile anlaştığı iddiaları büyük tepki doğurdu. 17 Ağustos 1924 tarihinde İstanbul Sultanahmet’te konu ile ilgili bir de miting yapılacaktı.

Mübadele sırasında basın, ısrarla, göçmenlerin iyi karşılanmasının milli bir vazife olduğunu söylüyordu. Ama zaman içerisinde göçmenler ile ile yerli halk arasında gerginlikler ortaya çıktı. Karakaşzade Rüştü’nün dilekçesini bu dönemde vermesi son derece anlamlıdır. Dilekçe etrafında başlayan tartışma çerçevesinde Mübadele ile gelenlere karşı oluşan tepki somut bir biçimde ortaya dökülecekti. Söz konusu tepkinin göçmenler içerisinde Selanik Dönmesi olmayan kesimlerin de işine geldiği açıktır. Geçmişte Selanik’te sınıfsal bir temele sahip olan Dönmeler ve Dönme olmayanlar arasındaki gerilim, Mübadele sonrasında yaşanan tartışmalarla boşalmaya başlıyordu.xiii Gerek yerli gerekse de Dönme kökenli olmayan Selanikliler arasında Dönmeler ile ilgili rivayetlerin yayılmasının ana nedeninin, Mübadele’de gelenlere paylaştıniması planlanan mülkler olduğu anlaşılmaktadır.

1924 yılından bahsederken aynı tarihte hilafetin kaldırıldığını da unutmamak gerekmektedir. Bu durum Kafkasya ve Anadolu’da yayımlanan gazetelerde antisemitik bir kampanyanın ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu kampanyaya göre Dönmeler, Osmanlı devletini yıkarak ve hilafeti kaldırarak hain emellerini gerçekleştirmişlerdi. Devrim karşıtı çevreler, esas olarak Lowther Raporu’nun iddialarına dayandırdıkları kampanyalarında, Mustafa Kemal Atatürk’ün de Selanik kökenli olduğunun altını özenle çizmekteydiler.
Karakaşzade Rüştü’den sonra Selanik Dönmeleri ile ilgili iddialar Bakırköy’de bir okulda görev yapan İbrahim Alaettin Gövsa’nın yazdığı Sabatay Sevi isimli kitapçıkta dile getirildi. İşin tuhaf tarafı, Gövsa aynı zamanda İttihat ve Terakki’nin muhaliflerinden ve ilk komplo teorisyenlerinden Miralay Sadık’ın da yeğeni oluyordu.xiv

Üçüncü dönem: İsrail’in kuruluşu

İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından ülke ve dünya çapında bir dizi önemli olay gerçekleşti. Bunlardan birincisi ABD merkezli bir antikomünizmin hem Türkiye’de hem de dünyada yükselişe geçmesidir. Bu durumun komplo teorileri üzerindeki etkisi ortaya çıkmakta gecikmedi. Yerli komplo teorisyenlerinin yeni kıblesi artık ABD olmuştu. Bu tarihten 1980’li yıllara kadar artık komplo teorilerinde baş düşman komünizm olmuştu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dönemi etkileyen bir diğer önemli olay ise, 1948 yılında İsrail’in kurulması oldu. Bu durum Türkiye’de bir tepkinin doğmasına neden olmuştu. Bu dönemde Türkiye’de basının Yahudilerin kontrolünde olduğu şeklindeki iddiaların ortaya atılmasının temelinde de İsrail’in kuruluşunun yarattığı ruh halini aramak gerekmektedir. Türkiyeli Yahudilerin İsrail’e göçlen bu tepkiyi daha da artıracaktı. Bu tepki, Selanik Dönmeleri hakkındaki iddiaların tekrar ortalığa dökülmesine neden oldu. Örneğin 1949 yılında Ahmet Emin Yalman’ın Nazım Hikmet’in serbest bırakılması için kampanya düzenlemesi komplo teorilerine eğilimli kesimler tarafından, ABD’nin aktif çabalarıyla yükselen antikomünizmin de etkisiyle, “Dönme-komünist işbirliği”nin bir neticesi olarak algılanmıştı.xv Aynı tarihte İzmir’de yayımlanan Salamona Bomba isimli haftalık gazetede, Yahudilerin İsrail’e gidişi eleştirilirken aynı zamanda Dönme kökenli İzmir Belediye Başkanı Osman Kibar da hedef alınıyordu.xvi

1952 yılında Dönme olduğunu iddia eden Nazif Özge’nin Büyük Doğu gazetesine yaptığı açıldamalarla Selanik Dönmeleri tekrar gündeme geldi. Özge’nin iddiaları o kadar karışıktı ki, Büyük Doğu bile Özge’nin intikam peşinde koşan dengesiz birisi olduğunu ifade edecekti. Ama Büyük Doğu bütün bunlara rağmen Özge’nin iddialarını yayımlamayı tercih etmişti.xvii

Dördüncü dönem: Büyük Ortadoğu Projesi ve Ilımlı islam

1980’li yıllara kadar dinci ve milliyetçi akımlar, esas olarak ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi yüzünden antikomünizme özel bir önem veriyorlardı. ABD bu yolla hem Sovyetler Birliği’ni İslamcı bir çemberle kuşatmayı hem de Türkiye gibi ülkelerde İslamcılığı sola karşı bir barikat olarak kullanmayı hedefliyordu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte, ABD tek başına dünya hakimiyetini sağlamak amacıyla yeni projeler arayışına başladı. Bu dönemde ortaya çıkan ve ABD’nin yönetimindeki tek kutuplu bir dünyayı öngören Yeni Dünya Düzeni, tam da bu ihtiyaca cevap vermek üzere üretilmişti.

Yeni Dünya Düzeni’nin en önemli bileşeni Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında ortaya çıktı. ABD, BOP çerçevesinde, Fas’tan Pakistan’a kadar 22 ülkeyi kapsayan büyük bir coğrafyanın siyasal, askeri ve ekonomik yapısını değiştireceğini ilan etti. açtı. “Ilımlı İslam” fikri ilk olarak ABD’nin Ortadoğu’yu hedef aldığı bu dönemde ortaya atılmıştı. ABD’nin Ortadoğu uzmanı Graham Fuİler’e ve CIA İstasyon Şefi Paul Henze’e göre artık Kemalizm dönemi bitmişti. Türkiye Yeni Dünya Düzeni ile bütünleşmek istiyorsa ihtiyaç duyacağı ideolojik kimlik “Ilımlı İslam” olmalıydı. “Ilımlı İslam” projesi geçmişten beri ABD ile yakın ilişkide bulunan gerici kesimler arasında da büyük rağbet görecekti.

Bu yeni dönemde Türkiye’deki komplo teorilerinde de önemli değişiklikler yaşandı ve 1970’li yıllarda artık pek fazla kullanılmayan Selanik Dönmeleri vurgusu tekrar gündeme geldi. Komplo teorilerinde antikomünizm yerini Cumhuriyet Devrimi düşmanlığına bırakıyordu. İttihat Terakki’yi yıpratmak için ortaya atılan Selanik Dönmeleri ile ilgili rivayetler bu ihtiyaca çok uygundu. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu siyasi ve toplumsal krizin yanı sıra, etkilerini giderek daha fazla hissettirmeye başlayan internetin ve popüler kültürün de yardımlarıyla, komplo teorileri daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir güç kazandılar.

Yeni dönemde Selanik Dönmeleri hakkındaki rivayetlerin ve komplo iddialarının yayılmasında Ilgaz Zorlu’nun önemli bir rolü vardı. Birikim, Tarih ve Toplum, Toplumsal Tarih dergilerinde yayımlanan makalelerinde Selanik Dönmesi olduğunu ifade eden Zorlu, daha sonra bu makaleleri “Evet, Ben Bir Selanikliyim” isimli kitabında toplayacaktı. Zorlu’nun kurduğu Zvi-Geyik Yayınevi Selanik Dönmeleri ya da yeni dönemdeki adıyla Sabetaycılar hakkındaki bütün komplo teorilerini ve hurafeleri arka arkaya yayımlayarak yeni bir dönemin başlamasına neden oldu. İşin tuhaf tarafi, Zvi-Geyik Yayınevi’nin kanat- ları arasına girerek pertavsızla etrafta Sabetaycı arayanlar, hemen yanı başlarındaki Zorlu’nun İsrail ile olan somut ilişkilerini, bir türlü göremiyorlardı.

Yeni dönemde Selanik Dönmeleri hakkındaki komplo teorilerinin yayılmasında Yalçın Küçük’ün de payı vardı. Küçük’ün iddiası siyasette bir “Copernicus Devrimi” yapmaktı.xviii Copernicus’a kadar insanlar dünyanın sabit olduğuna ve yıldızların döndüğüne inanıyorlardı. Copernicus ise, sistemin hareket noktasını değiştirerek dünyanın hareket ettiğini, sabit duranın yıldızlar olduğunu ileri sürmüştü. Yalçın Küçük de yakın tarihimize bakarken hareket noktasını değiştirdiğini ileri sürüyordu. Yeni hareket merkezi olarak “Sabetayistler” dediği Selanik Dönmelerini seçen Küçük’e göre “Sabetayizmi ihmal ederek veya görmeyerek, Tanzimat’tan bu yana Türkiye modemizasyonunu, edebiyat ve basın tarihini yazmak imkansızdır, belki de şimdiye kadar imkansız deneniyordu.xixKüçük’ün hareket merkezi değişmiş yeni tarih kurgusuna göre, İttihat Terakki ile Ulusal Kurtuluş hareketinde Sabetayistler büyük bir ağırlığa sahiptiler. Sabetayistler daha sonra sırasıyla Demokrat Parti’yi ve CHP içinde Bülent Ecevit’i desteklemişlerdi. 27 Mayıs sonrası Milli Birlik Komitesi’nde ve 12 Mart Darbesi’nin yöneticileri arasında da bulunan Sabetayistler, TİP’i ve solu yıkmayı kendilerine misyon bellemişlerdi.

Yalçın Küçük’ün o güne kadar İslamcıların tekelinde olan bir konuya farklı bir bakış açısıyla yaklaşma iddiası, Selanik Dönmeleri ile ilgili rivayetlerin ve komplo teorilerinin popülerleşmesinde önemli bir kilometre taşı olmuştu. Küçük’ün açtığı çığın bir diğer önemli ismi ise Soner Yalçın oldu. Fakat gerek Küçük’ün gerekse Yalçın’ın kitaplarında dile getirdikleri tezlerin orijinal olduklarını söylemek güçtür. İnternet ortamında dolaşan benzerlerine bakıldığında, söz konusu tezlerin, yerli komplo teorisyenlerinin kolektif ürünü sayılması gerektiği anlaşılacaktır. Yerli komplo teorisyenlerinin kolektif dağarcığından beslenen Küçük ve Yalçın’ın tezleri kornplo teorilerine “sol bir bakış açısı” getirme iddiasındadır. Oysa söz konusu tezlerin siyasi neticelerine bakıldığında bu farklılaşma iddiasının ciddiye alınamayacağı görülecektir. Dolayısıyla, Küçük’ün ve Yalçın’ın tezleri özelinde, bütün yerli komplo teorileri dağarcığımızın ele alınması mümkündür. Bu durum Küçük’ün ve Yalçın’ın ileri sürdüğü tezlerin ve sonuçlarının incelenmesini daha da önemli hale getirmektedir.

Soner Yalçın Efendi isimli kitabında Sabetayist olduklarını ileri sürdüğü Evliyazadeler aracılığıyla bir Türkiye tarihi yazmaya çalışmıştı. Küçük’ün kitaplanndaki iddiaları tekrarlamaktan öteye gidemeyen Soner Yalçın’ın yazdıklarına bakılırsa, Türkiye’nin devrimci tarihinde ne varsa hepsi “Dönmelerin eseri” idi. Mustafa Kemal de dahil olmak üzere İttihat ve Terakki’nin ve Cumhuriyet Devrimi’nin neredeyse bütün kadroları Dönme ya da masondular. Kurtuluş Savaşı bile Yunanlılarla arası iyi olmayan Yahudiler ve Dönmeler sayesinde kazanılabilmişti.xx

Yalçın, Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı isimli, konuyla ilgili ikinci kitabında ise Vaka-i Hayriyye’den Cumhuriyet Devrimi’ne kadar tarihimizdeki bütün toplumsal olayların Hıristiyan-Yahudi çekişmesinin sonucu olduğunu ileri sürdü. Soner Yalçın’a göre Yeniçeri Ocağı ilk Müslüman-Türk sermaye birikimini sağlamıştı. Rumların gözden düşmesiyle güçlenen Ermeniler, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını ve yerine Nizamı cedid’in almasını istemişlerdi. Yahudilerin buna karşı çıkması sonucunda ise, Yahudi-Bektaşi ittifakının ilk adımı atılıyordu. 16. yüzyıldan itibaren Yahudi-Müslüman ittifakı Ermeni- Rum sermayesiyle karşı karşıya gelmişti. Soner Yalcın’a göre. Yahudi sermayesiyle iç içe olan Yeniçeri Ocağı bu yüzden kapatılmıştı. Yahudiler, Bektaşi Türkler ve tabii Sabetayistlerin bu duruma yanıtı ise, “Ittihat ve Terakki” adı altında örgütlenerek iktidarı tekrar ele geçirmek olmuştu. Aynı unsurlar Cumhuriyet’i kurarak ve 1924 Mübadelesi ile Hıristiyanlardan intikam almaya devam edeceklerdi.xxi

Dinci-milliyetçi çevreler geçmişte komplo teorileri aracılığıyla Ittihat ve Terakki’den Kemalistlere kadar Türkiye’nin bütün ilerici birikimini, sosyalistleri ve Alevilen “Sabetayist” ilan etmeyi hedeflemişlerdi. Bu yüzden söz konusu iddiaları içeren metinlerde Mithat Paşa, Halide Edip, Talat Paşa, Hasan Ali Yücel, Nazım Hikmet, Mehmet Ali Aybar gibi isimler sürekli tekrarlanıyordu. Yalçın Küçük’ün ve Soner Yalçın’ın yaptıkları, geniş kitleleri Cumhuriyet Devrimi’ne ve sola karşı yönlendirmeye çalışan bu dedikoduları tekrarlamaktan ibaretti. Dinci basının büyük ilgi gösterdiği bu kampanyada, bütün önderleri Yahudi ve/veya Selanik Dönmesi ilan edilen Cumhuriyet Devrimi, halktan kopuk gizli bir tarikatın üyeleri tarafından hayata geçirilmiş bir iktidar değişimi şeklinde gösteriliyordu.

ABD’nin Ortadoğu’yu hedef aldığı bir dönemde ortaya atılan “Ilımlı İslam” kavramının Selanik Dönmeleri ile ilgili rivayet ve komplo teorileri açısından bir milat olduğu görülmektedir. Söz konusu komplo teorilerinin siyasi sonuçlarına ve bu sonuçların ABD’nin bölge politikalarıyla örtüşmesine bakıldığında bu tarihlendirme daha da anlam kazanacaktır. Bu konuda Küçük’ün ve Yalçın’ın özellikle Kıbrıs Meselesi ile ilgili tezlerini incelemek son derece öğretici olacaktır.

Yalçın Küçük’e göre Yahudi lobisi ile Türkler Kıbrıs konusunda ortak bir paydaya sahiptirler ve uluslararası Yahudi lobisi bu yüzden Kıbrıs’ta Türk tezini desteklemektedir. Bu durumun bir de tarihsel arka planı vardır: Osmanlı devletinin Kıbrıs’ı almasına Kıbns kralı olmayı düşleyen Yasef Nasi’nin şahsında Yahudi lobisi neden olmuştur. Yaklaşık 300 yıllık bir aradan sonra İngiliz emperyalizminin ihtiyaçlarından ziyade Yahudi kökenine bağlı İngiltere başbakanı Disraeli, Abdulhamid ile anlaşarak Kıbrıs’ın idaresini Büyük Britanya’ya geçirecektir. xxii Küçük’e göre, Kıbrıs ‘in taksiminde diğer bir önemli rolün Yahudi Henry Kissenger tarafından oynanması tesadüf değildir.xxiii Uluslararası Yahudi lobisi, hem Kıbrıs hem de diğer meselelerde Türkiye’deki çıkarlarını kollamak için Dönme kökenli Simavilere Hürriyet gazetesini çıkarttırır. Yahudiler Türklerin egemenliği altındaki yerlerde farklı azınlıklara, özellikle de Yunanlılara, tahammül edememektedirler.xxiv Uluslararası Yahudi lobisinin Kıbrıs’ta ve diğer meselelerde Türkiye yanlısı ve Yunanistan karşıtı tutumunun nedenlerinden birisi de bu tahammülsüzlüktür. Rauf Denktaş’ın ve Mümtaz Soysal’ın Dönme kökenli olduğunu iddia eden Yalçın Küçük’ün tezleri, Kıbrıs’ta ABD’nin ve AB’nin tezlerini savunmaya ve Karen Fogg’u uluslararası Yahudi Partisi’ne karşı mücadele eden bir diplomat ilan etmeye kadar varmaktadır.xxv Bu durum, hangi niyetle savunulursa savunulsun, komplo teorilerinin genci içeriğini ve bunları savunmanın varacağı politik sonuçları göstermesi açısından anlamlıdır.

Ermeni Soykırımı iddiaları ve komplo teorileri

Yalçın Küçük’ün ve Soner Yalçın’ın, kitaplarında sıklıkla Yahudiler ile Ermeniler ve/veya Yunanlılar arasında tarihi bir hesaplaşma olduğunu iddia etmeleri aslında anlamlıdır.xxvi Her ikisi için de çıkış noktası olan bu hesaplaşma ve komplo tezi, aslında Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD’yi savaşa sokmak için Ermeni Tehciriyle ilgili soykırım iddialarına özel bir önem veren İngiltere tarafından imal edilmişti. İngiltere bu dönemde Mavi Kitap’ı hazırlayarak Ermenilerin soykırımı iddialarıyla ABD ‘deki kamuoyunu etkilemeyi amaçlamıştı. Hıristiyanlığı ilk seçen halk olan Ermenilerin katledildikleri iddiaları Batı’daki komplo teorisyenlerine de çekici gelmişti. Böylelikle komplo teorisyenleri Lowther Raporu’ndan edindikleri cephaneyi. bu kez de Ermeni Meselesiyle ilgili kullanmaya başladılar. Bu yeni çerçeveye göre Ermenileri katledenler Selanikli mason Yahudiler olmuştu. İlluminati hakkındaki akıl dışı iddialarıyla tanınan Texe Marrs’ın tezleri bu konuda iyi bir örnektir.xxvii Marrs’a göre Neron, Adam Weishaupt ve Robespierre Yahudi oldukları için Hıristiyanlan öldürmüşlerdi. Ermenilerin Yahudi masonlar tarafından katledildiklerini kanıtlamak için ünlü Lowther Raporu’na gönderme yapmayı yeterli sayan Marrs, aslında okuyucu kitlesinin dini duygularını harekete geçirerek kendi görüşleri için taraftar toplamayı hedeflemekteydi. Batı’daki genci çevreler arasında büyük rağbet gören bu iddia kısa zaman içerisinde yerli komplo teorisyenleri tarafından da benimsendi. Batı’daki antisemitik duyguları harekete geçirmek için ortaya atılan komplo teorileri Türkiye’de tarihin yeniden yazılmasını gerektiren müthiş buluşlar gibi sunulacaktı.
Hazarlar ve Büyük Ortadoğu Projesi

1994 yılında İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizmann’ın Türkiye’yi ziyareti öncesinde Hillel Halkin adlı bir gazeteci Atatürk’ün Yahudi kökenli olduğunu ve bu durumun ifade edilmesinin Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri iyi yönde etkileyeceğini ileri sürüyordu. Halkin New York’ta yayımlanan Forward isimli Yahudi gazetesinde de yer alan iddiasını tanınmış Yahudi gazeteci İtamar Ben Avi’nin günlüğünde geçen bir cümleye dayandınyordu. Buna göre 1911 yılında Kudüs’te Kamenitz Oteli’ndeki bir görüşme sırasında Atatürk İtamar Ben Avi’ye kendisinin Sabetay Sevi’nin soyundan geldiğini söylemişti.
Halkin’in çıkışını basit bir işgüzarlık olarak ele almamak gerekmektedir. Arap ülkeleriyle sarılı bir coğrafyada hem nüfus hem de müttefik sıkıntısı çeken İsrail açısından bu türden ortak köken iddiaları son derece uygundur. 1991 yılında düzenlenen Süleyman Operasyonu ‘nda Etiopya’daki Falaşa denilen Yahudi kökenli zencilerden 15 bininin bir gecede İsrail’e getirildiği hatırlanırsa, bu sıkıntının büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Guardian gazetesinin 7 Ağustos 2002 tarihli sayısında yer alan bir haberde Peru’daki bir grup kızılderilinin Museviliği seçtiğinden bahsedilmesi, söz konusu sıkıntının bazen tuhaf sonuçlara da yol açtığını göstermektedir. Yeni dönemde artık “Sabetaycılar” denmeye başlanılan Selanik Dönmeleri ve Musevi Hazar Türkleri hakkındaki yayınların yoğunlaşmasını bir de bu çerçeveden değerlendirmek gerekiyor. Cumhuriyet Devrimi ‘nin önderlerinin Yahudi kökenli olduğunun iddia edilmesi aslında Israil’in bölgedeki menfaatleriyle örtüşmektedir.

Batı’da Hazarlar aslında uzun zamandır komplo teorilerinin önemli unsurlarından birisi haline gelmişlerdi. Kitapları Almanya’da yasaklanan neonazi Jan Van Helsing’e göre, dünyanın karşı karşıya olduğu tehlikenin başlıca kaynağı olan Hazar Yahudileri Almanya’yı yöneten asıl güçtü. Helsing de bu iddiasını kanıtlamak için “isimbilim”e baş vurarak Helmut Kohl’un gerçek adının Henoch Kohn olduğunu ileri sürüyordu.
Hazarların komplo teorisyenleri tarafindan ilgi görmesinin bir başka nedeni de Arthur Koestler’in Onüçüncü Kabile isimli kitabında dile getirdiği Doğu Avrupa’daki Eşkinaz Yahudilerinin kökeninin Hazar Türkleri olduğu iddiasıdır. Genellikle neonazi hareketlere yakın komplo teorisyenlerine göre Yahudiler ile anlaşan Adolf Hitler aslında Hazar Türklerini yok etmişti. Yahudiler ise, soylarını Hazarlardan korumak için Hitler’in yaptıklarını desteklemişlerdi. Soykırımı reddetmek ve Hitler’i aklamak isteyen komplo teorisyenleri arasında Hazarlara gönderme yapma alışkanlığının nedeni aslında bu akıl dışı iddia olmuştu.27

Yerli komplo teorisyenleri Hazar Türkleri ile ilgili bu iddiaların kullanım değerini anlamakta gecikmediler. Metal Fırtına kitabının yazarlarından Orkun Uçar’a göre Siyonist liderler, Hitler’i komünistlere ve İsrailoğlu soyundan olmayan Yahudilere karşı kullanarak İsrail devletinin kuruluşunun zeminini hazırlamışlardı.28
Hazarlar ile ilgili iddiaların Türkiye’de, tıpkı son dönemde Sabetaycılar hakkındakiler gibi, esas olarak Büyük Ortadoğu Projesi sonrasında gündeme gelmesi son derece anlamlıdır. Kevin Alan Brook’un Hazar Yahudileri- Bir Türk İmparatorluğu isimli kitabı söz konusu sürecin en iyi örneklerinden birisidir. Brook “Yahudi kökenlerini yükseltmek için” yazdığını söylediği kitabında, Arthur Koestler ‘in Onüçüncü Kabile isimli kitabında dile getirdiği ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan Eşkenaz Yahudilerinin kökeninin Hazar Türklerine dayandığı tespitini biraz farklılaştırarak tekrarlamaktadır. Brook’a göre Hazarların hiküyesi Judaizmin birçok Türk halkı tarafından benimsenen cazip bir alternatif olduğunu kanıtlamaktadır. Hazarlar aynı zamanda tarihte Museviliğe büyük çapta dönüşler olmadığı tezini de çürütmektedir. Üstelik Brook’a göre Türkler Tekvin ‘de adı geçen Gomer ‘in Oğlu Togarmah’tan türemişlerdir, ki bu durum onları İsrailoğulları ile zaten akraba yapmaktadır. Hazar devletinin bir tür “Yahudi Ergenekonu” olduğunu ileri süren Brook’a göre Alperowitz ve Alperovitch gibi soyadları Türkçe “Alper” isminden gelmektedir.29
Eşkenaz Yahudilerinin Türk kökenlerini kanıtlamak için uğraşan Brook’un kullandığı yöntem aslında yerli komplo teorisyenlerininki27 Aytunç Aıtındaı’a göre aslen Yahudi oıan Hitler gizli güçler tarafından Almanya’nın başına
getirilmiştir. Aytunç Altındal, Bilinmeyen Hitler, Alfa Yayınları, 12. Basım, Kasım 2004. 28 Orkun Uçar, Metal Fırtına 2 Kayıp Naaş, Altın Kitaplar, Ağustos, 2005, s.
29 Kevin Alan Brook, Hazar Yahudileri, Nokta Kitap, Çev. İsmail Çulcalı, Şubat 2005.;1

nin aynıdır. Bu müthiş yöntemi şöyle özetlemek mümkündür: Birincisi, herkes aksi kanıtlanana kadar Yahudi kökenlidir. İkincisi, birisinin Yahudi kökenli olduğuna dair kanıt olmaması onun Yahudi kökenli olmadığını kanıtlamamaktadır. İşin tuhaf tarafı, Brook söz konusu yöntemi yalnızca Türklere uygulamamaktadır. Brook’a göre 2001 yılında İsrailli bilim adamları tarafından yapılan bir araştırma Seferad Yahudileri ile Kürtlerin de akraba olduklarını kanıtlamıştır. Brook aynı yerde Kürtler ve Yahudilerin ortak bir kökene sahip olduklarına işaret eden bu heyecan verici araştırmaların Kürtleri ve Yahudileri birbirini tanımaya ve “Kuzey Irak’ta son yıllarda sahip oldukları dostluğu sürdürmeye” teşvik edeceğini umduğunu söylemektedir. 30 Brook gibilerinin Büyük Ortadoğu Projesi’nin zorla hayata geçirilmeye çalışıldığı bir dönemde bu stratejik bölgede yaşayan neredeyse bütün toplulukların Yahudi bir kökene sahip oldukları iddia etmeleri kuşkusuz anlamlıdır.
Öte yandan, İsmet Siverekli’nin aynı dönemlerde yayımlanan Kürt-İsrail İlişkileri Kürdistanlı Yahudiler isimli kitabı Brook’un mesajının alındığını göstermektedir. Kürtlerle Yahudiler arasındaki ilişkiyi İbrahim Peygamberden başlatan Siverekli, İbrahim Peygamberi Kürt ilan ederek ırki bir yakınlık da kurmaktadır. Kevin Alan Brook’un gösterdiği yoldan giden Siverekli Kürtlerle Yahudiler arasında akrabalık kurma çalışmalarının ABD’nin Irak’ı işgaliyle başladığını ifade etmekten çekinmemektedir. Siverekli’ye göre ABD işgaliyle bir araya gelen bu iki akraba topluluğun ittifakı bölgeye huzur getirecektir.3’
Komplo teorileri emperyalizmin önünü açıyor

Selanik Dönmeleri hakkında ortaya atılan komplo teorileri dört ayrı dönemde ortaya atılmıştır. 1908 Devrimi’nin hemen sonrasına rastlayan birinci dönemde söz konusu iddialar İttihat ve Terakki yönetimini yıpratmak amacıyla ortaya atılmıştı. İngiliz emperyalizminin çıkarlan doğrultusunda hazırlanan “Lowther Raporu” bu iddiaların asıl kaynağıdır. Lowther Raporu daha sonraları hakim dinin İslam olduğu sömürgelerde devrimci İttihat ve Terakki yönetimine karşı gelişen sempatiyi yok etmek için kullanılmıştı. İngiltere tarafından sömürgelerde propaganda amacıyla dağıtılan rapor sayesinde, Doğu ilk kez komplo teorileriyle tanışmıştı.

Cumhuriyet Devrimi sonrasında devrimi yapan kadrolara karşı muhalefet ve nüfus mübadelesinin yarattığı toplumsal koşullar Selanik Dönmeleri hakkındaki iddiaları tekrar gündeme getirdi. Daha sonra gündemden düşen iddialar İsrail’in kuruluşu esnasında tekrar canlanır gibi oldu. Ama Selanik Dönmeleri hakkındaki komplo teorilerinin dördüncü ve asıl ortaya çıkışı Büyük Ortadoğu Projesi sırasında gerçekleşti. ABD’nin Türkiye için Kemalizm döneminin bittiğini, Büyük Ortadoğu Projesi’ne bağlı olarak “Ilımlı İslam” döneminin başladığını iddia etmesiyle birlikte Selanik Dönmeleri ile ilgili iddialar tekrar piyasaya çıktılar. 1908 Devrimi’ni yapan İttihat ve Terakki’ye karşı mücadele esnasında “imal edilen” söz konusu iddialar, bu kez de Cumhuriyet Devrimi’ni yapan kadrolara karşı kullanılmaya başlanmıştı. Öte yandan BOP’un stratejik bölgelürinde yaşayan neredeyse herkesin Yahudilerle akraba olduğunu ileri süren bu iddialar, bölgede etkisini artırmaya çalışan İsrail’in de işini kolaylaştırmaktadır. İçinde yaşadığımız coğrafyaya geçmişte İngiliz emperyalizmi tarafından Lowther Raporu aracılığıyla sokulan komplo teorileri, günümüzde de ABD’nin önünü açmaktadır. Söz konusu teorileri ortaya atanların kendilerini nasıl tarif ettiklerinin hiçbir önemi yoktur. Nitekim komplo teorilerinden yola çıkılarak vanlan bütün politik sonuçlarm ABD’nin ve İsrail’in politikalanyla uyuşması son derece manidardır.

30 Eşref Günaydın, Yahudi Kürtler Babil’ in Kayıp Çocukları, Karakutu YayınlarI, 4. Baskı,
Ağustos 2004, s. 66 –

iCengiz Şişman, “Gonca-ı Edeb’ten İki ‘Söz”, Tarih Toplum, cilt 38, sayı 223, (Temmuz
,nrn rn

iiMarc David Bear Selanik Dönmelerinin Camisi Ortak bir Gecmişin Tek Yadigarı”Tarih Tolum,cilt 28 sayı 168,(Aralık 1997),s.32

iiiZekariya Sertel, Hatırladıklarım ,Remzi Kitabevi,5 basım ,Şubat 2001,s.70-71

ivOrhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, Pozitif Yayınları, Şubat 2005, s.154

vOrhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, Pozitif Yayınları, Şubat 2005, s. s.178-187

viOrhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, Pozitif Yayınları, Şubat 2005, s. 153

viiM. Ertuğrul Düzdağ, Yakın Tarihimjzde Dönmeljk ve Dönmeler, Zvi- Geyik Yayınları, Kasım
2002,

viiiDüzdağ, Yakın Tarjhjmjzde Dönmelik ve Dönmeler, s. 285-288

ixAbdurrahman Kuçük, Dönmeler Tarihi, Rehber Yayınları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş flaveli Yeni Baskı, s.469. Küçük bu kitapçıın yazarının Sait Molla olabileceğini Söylüyor.

xM. Ertuğrul Düzdağ, Yakın Tarihimjzde Dönmeljk ve Dönmeler,s 271-284 Soner Yalçın Efendi isimli kitabında bu kitapçığın yazarının Miralay Sadık olduğunu söyler.

xiRıfat Bali,Cumhuriyet yıllarında Türkiye Yahudileri Bir Türklştirme serüveni (1923-1945),İletişim yayınları ,7 baskı İstanbul 2005,s 53

xiiVakit gazetesinde Karakaşzade Rüştü ile görüşmeyi yapan ve Selanik Dönmeleri hakkında
kampanyanın başlamasına dolaylı olarak hizmet eden Hüseyin Necati, Tansu Çiller’in babasıydı. Yıllar sonra Hüseyin Necati’nin babasıydı. Yıllar sonra Hüseyin Necati’ninde Selanik dönmesi ya da yahudi olabileceği görüşü ortaya atılacaktı. Bakınız Yalçın Küçük Tekelistan 5. Baskı 2004,s,286-291

xiiiMehmet ali Göçkaçtı,Nüfus Mübadelesi Kayıp bir Kuşağın Hikayesi,İlteşim yayınları,2 Baskı,İstanbul 2004,s.209-240

xivİbrahim Alaettin Gövsa ,Sebatay Sevi İzmirli Meşhur Mesih hakkında Bir Sosyal Araştırma,Turan Kitapevi Ekim 2000.

xvRıfat N. Bali, Musa’nın Evlatları Cumhuriyet’ in Yurttaşları, İletişim Yaymİan, 2001,

xviRıfat N. Bali,Cumhurjyet Yıllarıpıda Türkiye Yahudileri Aliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949), iletişim Yayınlan, 2. Baskı, 2003; İstanbul, s.242-246.

xviiAkataran Rıfat N Bali “Dönmenin hikayesi Nazif Özge Kimdir? Tarih Toplum,cilt 38,sayı 223,(Temmuz 2002)s.15-21)

xviiiYalçın Küçük Tekelliyet Birinci Cilt,İthaki yayınları,İstanbul,2003 s 356

xixYalçın Küçük Tekelliyet Birinci Cilt,İthaki yayınları,İstanbul,2003 s 341

xxSoner Yalçın “Beyaz Türklerin sırrı “Doğan Kitap,38 baskı ,Ağustos 2004

xxiSoner Yalçın “Beyaz Müslümanları Büyük Sırrı Efendi 2,Doğan Kitap Haziran 2006

xxiiYalçın Küçük Tekelliyet Birinci Cilt,s,239.

xxiiiYalçın Küçük Tekelliyet Birinci Cilt,s,241

xxivYalçın Küçük Tekelliyet Birinci Cilt,s,246

xxvTürkiye’de yönetimin bir bölümü tarafından sevilmediği ve bir ara persona non grata ilan edilmek üzere olduğunu biliyoruz, bu bir cephedir, ve diğer cepheden bakıldığında, Avrupa Birliği ‘nin Ankara Büyükelçisi Karen Fogg ‘un çok atak bir diplomaı olduğu kesindir, Avrupa yanlısı bir ilişkiler ağı kurmuştu… Büyükelçi Fogg’un konuşmasının bu yanının ilgi çekmesi normaldir, yalnız diskurunda daha önemli bir bölüm vardı ve aktarma gereğini duyuyorum: ‘Türkler duyguları ile hareket ederler. Bunun için büyük sorunlar yaratabiiirler. 1997 koşullarından daha kötü bir durumla karşı karşıya kalınabilir. Bu noktada ABD faktürünü gözden kaçırmamak lazım… Richard Perle’e dikkat edilmeli, Yahudiler’e çok yakın. Türkiye’yi AB’den koparmak istiyor’… Avrupalı bu diplomata göre bunlar (Beyaz Saray’a hakim olan ‘Yahudi komplosu’nun yöneticileri- HH) ve Perle, Türkiye’yi Avrupa’dan koparmak istemektedir; bunu, birincisi üniter ve Avrupa Birliği üyesi bir Kıbrıs’ı önlemekle yapabilirler ve ikincisi, diğer her türlü imkanı deneyebilirler, eğer gerçekten Yahudi Partisi adına hareket ediyorlarsa; Kıbns’ın en azından bir diliminin Türkiye’de ve Türkiye’nin de Avrupa Birliği dışında kalmasında ısrar etmeleri mantıklıdır”. (Yalçın Küçük, Tekeliyet, Birinci Cilt,
s. 262-263).

xxviYalçın Küçük;İsyan Birinci Çilt İthaki yayınları s.475-523

xxviiTexe Marrs İlluminati Entrika Çemberi ;Timtaş yayınları Çeviren Petek Demir 15. baskı Haziran 2006.

Entry filed under: Komplo Teorisi, Sabetayizm.

Hz. Muhammed’in tarihsel rolu Başörtüsü” söyleminin İslam Felsefesi açısından eleştirisi

Yorum bırakın

Trackback this post  |  Subscribe to the comments via RSS Feed


Özgürlük için Pardus

Özgürlük için Pardus...
Nisan 2008
P S Ç P C C P
 123456
78910111213
14151617181920
21222324252627
282930  

OOXML’e hayır

Özgürlük için Pardus...